İzmir’de 8 Mart Dünya Kadınlar Günü kapsamında Feminist Gece Yürüyüşü’nün 22.’si düzenlendi.
Feminist Gece Yürüyüşü ekibinin düzenlediği yürüş öncesi ilk olarak İzmir Kadın Platformu’nun çağrısıyla Türkan Saylan Kültür Merkezi önünde buluşan STK, meslek örgütleri, sendikalar, siyasi partiler ve dernekler ile yurttaşlar cadde boyunca yürüdü.
SOKAKLAR KAPATILDI
Emniyet güçleri caddeye çıkan tüm sokakları kapatarak geniş güvenlik önemler aldığı yürüyüşte “8 Mart eşit, özgür bir yaşamı birlikte kazanacağız!” pankartı açan kadınlar sloganlarla Alsancak’ta Kıbrıs Şehitleri Caddesi’ndesi boyunca düdük çaldı ve sloganlar attı.
Toplu sözleşme hakları hukuksuzca engellenen ve greve giden Abalıoğlu Lezita işçi kadınların da katıldığı yürüyüş Feminist Gece Yürüyüşü buluşma yerinde noktalandı.
“KADIN CİNAYETLERİ POLİTİKTİR”
Burada onbinlerce kadın soğuk havaya rağmen biraraya gelerek “Patriyarkal kapitalizme, kutsal aileye, savaşa karşı gücümüz birbirimizden, gücümüz feminizmden” pankartı arkasından bir kez daha yürüyüşe geçti.
CHP Konak Belediye Başkan adayı Nilüfer Çınarlı Mutlu, DEM Parti İzmir Büyükşehir Belediyesi eş başkan adayı Türkan Aslan
DEM İzmir Milletvekili Burcugül Çubuk’un da yer aldığı grup “Kadın cinayetleri politiktir”, “Yaşasın kadın dayanışması”, “Yaşasın 8 Mart yaşasın mücadelemiz”, “Dünyayı yerinden oynatacağız”, “Kadınlar yürüyor, mücadelemiz büyüyor”, “Kadın yaşam özgürlük” sloganlarıyla Türkan Saylan Kültür Merkezi önünde yürüdü.
“6284 SAYILI KANUNA SALDIRILAR SÜRÜYOR”
Burada yapılan basın açıklamasında şu ifadeler yer aldı:
“Dünyanın birçok yerinde sağ-muhafazakarlığın yükselişiyle kadınlara ve LGBTİQ+’lara yönelik şiddet ve nefret politikaları her geçen gün artmaya devam ediyor. Toplumsal cinsiyet karşıtlığı üzerinden şekillenen bu hareketler bir yandan doğrudan varoluşlarımızı hedef alırken, bir yandan da kadınları kutsal aile içerisine hapsediyor. Türkiye’de de bu sağ popülist söylemleri üreten AKP-MHP iktidarı ve yancıları Yeniden Refah Partisi, her geçen gün kadınları ve ve lubunyaları hedef alan açıklamalarla karşımızda. Kadınları ev içi ücretsiz emek, kutsal aile ve annelik üzerinden evlere hapsetmeye çalışan AKP-MHP ittifakı, İstanbul Sözleşmesinin de feshedilmesinin ardından 6284 Sayılı Kanuna saldırılarını sürdürüyor. Dişimizle tırnağımızla kazandığımız haklarımızı ataerkiye teslim etmeye niyetimiz yok!”
“NEFRETE İNAT VAROLUŞLARIMIZI SAVUNACAĞIZ”
AKP iktidarının politikalarını eleştirildiği açıklamada, “Medeni Kanuna yönelik düzenlemelerle makbul aile ve makbul kadınlık anlayışını anayasal düzlemde kalıcılaştırmak isteyen iktidar, nafaka hakkımızdan soyadı kanununa kadar kazanılmış haklarımızı gasp ediyor. Dincileştirilen eğitim, gerici açıklamalar ve hilafet çağrılarıyla birlikte laikliğe, yaşamlarımıza yöneltilen tehditleri görüyoruz ve kabul etmiyoruz. Büyük Aile Mitingleriyle, kamu spotlarıyla LGBTİQ+’lara karşı adeta bir imha politikası yürütülüyor. Transların gettolara sıkıştırılmasının ötesinde, devletin ve patriyarkanın ikili cinsiyet sistemine sıkıştırılmasını da kabul etmiyoruz. İktidar ve onun irili ufaklı yandaşları tarafından yükseltilen bu söylemler, LGBTİQ+’ları açık hedef haline getiriyor. Bu nefret ve saldırı politikasından güç alan failler sebebiyle her gün bir LGBTİQ+’nın katledilme ya da intihar haberini alıyoruz. LGBTİQ+ cinayetleri ve intiharları politiktir. Kutsal ailenizin bir parçası değiliz, olmayacağız, nefrete inat varoluşlarımızı savunacağız” ifadeleri kullanıldı.
“BİRBİRİMİZİN ELİNİ BIRAKMAYACAĞIZ”
“AKP’nin inşa ettiği emek rejiminde hayatlarımız da emeğimiz de gün geçtikçe ucuzluyor” diye devam eden açıklamada şu ifadeler yer aldı: “Yoksullukla birlikte kadınlar ve LGBTİQ+’lar evlere de şiddete de daha çok hapsoluyor. Pandemiden itibaren oldukça artan kadınların ev içi ücretsiz emeği deprem süreciyle birlikte katbekat arttı. Konteyner kentlerdeki kadınlar hala temel ihtiyaçlarına ulaşamıyor, konteynırın ve ailenin, hatta birlikte yaşanan tüm akrabaların bakım emeği kadınların sırtında. Deprem bölgesindeki temel ihtiyaçlar hala çok güncelken iktidarın burayı yok saymasının karşısında depremzede kadın ve lubunyaların sesini yükseltiyoruz, dayanışmamızı sürdürüyoruz. Yoksulluğa karşı kendi emeğimizle, üretimimizle dayanışma ağlarımızı kuracağız, birbirimizin elini bırakmayacağız. Yaratılan enkazı birlikte, feminist dayanışmamızla kaldırmaya devam edeceğiz.”
“BİNLERCE ÇOCUK NEREDE?”
6 Şubat depremleri sonrası kaybolan çocukların sorulduğu açıklamada, “İstimlaklarla Hatay’da depremzedeler topraklarından, zeytinliklerinden, yaşadıkları yerlerden zorunlu göç ettirilmeye çalışılıyor. Hatay’daki Arap Alevi halkına yönelik depremi fırsat görerek bilinçli bir biçimde gerçekleştirilen asimilasyon ve mülksüzleştirme politikasına karşı Hatay halkının yanındayız. Depremde kaybolan çocuklara dair bir yıldır resmi bir açıklama yapılmıyor. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Mahinur Özdemir Göktaşın tek açıklaması bu durumu yalanlamak oldu. Halbuki bu çocukların devlet eliyle çetelere, tarikatlara verildiğini biliyoruz. Soruyoruz, depremde kaybolan binlerce insan, binlerce çocuk nerede?” diye soruldu.
“BU ŞEHRİN TAMAMI BİZİM!”
Kadınların ve LGBTİQ+’lar güvencesiz ve esnek çalışma koşullarında, taciz ve şiddete maruz kalarak çalıştırılıyor. Kimlikleri sebebiyle insanca yaşam koşullarına erişemeyen, toplumsal yaşamdan dışarı itilen ve intihara sürüklenen transların hesabını soruyoruz. Bugün hala yanı başımızdaki Bornova Sokakta çalışan trans seks işçileri dahil olmak üzere, trans kadınların tamamı can güvenliği olmadan çalışmak zorunda, katledildiklerindeyse katilleri cezalandıran bir hukuk sistemi yok. Transları imar çalışmalarıyla, ayrımcılık ve zorbalıkla yerlerinden edemeyeceksiniz, sadece Bornova sokak değil bu şehrin tamamı bizim!” denildi.
“BİZİ BU ÖLÜM DÜZENİNE MAHKUM ETMENİZİ KABUL ETMİYORUZ”
Milli Eğitim Bakanlığı’nın meslek liselerinde uyguladığı MESEM nedeniyle çocuk işçilerin hayatını kaybettiğini belirten açıklamada, “Kadınlar hem evde ev içi emeğin yükü altında, hem de dışarıda eşit işe eşit ücret almadan taciz ve sömürü düzenine mahkum ediliyor. Eğitim adı altında bir ölüm makinesine dönüşmüş olan MESEM’lerde 14 yaşındaki öğrenciler makinelerde sıkışarak can veriyor, geçtiğimiz günlerde liseli genç bir kadın staj yaparken, ihmal sebebiyle yüzünün tamamı yandı. Bizi bu ölüm düzenine mahkum etmenizi kabul etmiyoruz” ifadeleri kullanıldı.
“FETVALARINIZ, ŞİDDETİNİZ, BASKINIZ BİZE SÖNMEDİ, SÖNMEYECEK”
Açıklama şu şekilde noktalandı:
“AKP Siyasal islamı ve faşizmi bir rejim olarak inşa etmeye çalışırken kadın hareketine ve devrimcilere, Kürtlere saldırmaya devam ediyor. Toplumsal muhalefete yönelik her geçen gün başka bir operasyon gerçekleştiriliyor. Tutsak yakınlarını ziyaret etmek, para göndermek çeşitli biçimlerde terörize edilerek sesini çıkaran ve devrimcilerle, tutuklularla dayanışan herkesin üzerinde bir korku mekanizması kurulmaya çalışılıyor. Cezaevlerindeki insanlık dışı koşullara, tecrite, hasta mahkumlara karşı gerçekleştirilen hak ihlallerine karşı ses çıkarıyoruz. Çıplak arama başta olmak üzere kadınlara ve lubunyalara yönelik cinsel şiddet biçiminde gerçekleştirilen saldırılara karşı susmuyoruz. Kadın mücadelesinden yol arkadaşlarımız başta olmak üzere tüm siyasi tutsaklara özgürlük talep ediyoruz.
Yıllardır Filistin üzerindeki soykırım politikalarını güçlendiren, Filistin halkını tutsak etmeye çalışan İsrail’e karşı direnen Filistin’in yanındayız. AKP hükümeti, İsrail’le olan hiçbir ekonomik anlaşmasını iptal etmeden Filistin’e dair yaptığı göstermelik ve samimiyetsiz açıklamalarla savaş suçlarına destek çıkmaya, İsrail’in yanında durmaya devam ediyor. Binlerce insanı dünyanın gözü önünde katleden İsrail’e karşı, Filistin halkının sesi oluyoruz. AKP hükümetinin Rojava’yı emperyalist sömürgeci çıkarları doğrultusunda işgalinin karşısında Kürt halkıyla dayanışmamız sürecek. Savaşın ve sömürünün olmadığı, özgür, feminist bir dünyayı mutlaka kuracağız.
Yoksulluğun derinleşmesiyle birlikte üniversitelileri de bu koşullara mahkum etmeye çalışan, soruşturmalarla öğrencilerin protesto haklarını engelleyen üniversite yönetimleri ve AKP iktidarı, öğrenci intiharlarından da sorumludur. Yoksulluk sebebiyle üniversite eğitimine erişemeyen, aile evinde şiddete maruz kalan, erken yaşta zorla evlendirilen genç kadınlar seçeneksizliğe ve intihara sürükleniyor. Zeren Ertaş’ın katledilmesinden sonra dahi yurtlarda hiçbir önlem almayan, bozuk yemekleri öğrencilerin önüne koyan, yurtlarda ahlak bekçiliğinden vazgeçmeyen, trans öğrencilerin barınma hakkını gasp eden transfobik yurt ve üniversite yönetimlerden hesap soruyoruz. Genç kadın ve lubunya intiharları politiktir! Yoksulluk ve savaş politikaları sebebiyle toplumun desteğini alamayan iktidar, yoksulluğun öfkesini mültecilere, LGBTİQ+’lara, hayvanlara, kadınlara yönlendiriyor. Toplumsal çürümeyi de derinleştiren bu adımlarla, mülteci düşmanlığı hat safhaya ulaştırıldı. Zafer Partisi gibi iktidar artığı partilerce propagandası yapılan mülteci düşmanlığına karşı eşit ve adil bir barışı, insan haklarını savunmaya devam edeceğiz. Krizlerin faturasını mültecilere, sizden olmayan herkese kesmenizi kabul etmiyoruz. Bu düzeni, geleceksizliği, şiddet dolu yaşamları kabul etmeyen kadınlar, lubunyalar olarak erkek iktidarlarınızı sarsmaya devam edeceğiz. Bugün Feminist Gece Yürüyüşünde bu sokakları dolduruyoruz çünkü kazanacak yaşamlarımız, haklarımız, arzularımız, kahkahalarımız var. Tüm bu yıkıntılar arasından, şiddet sarmallarından çıkıp eşit ve özgür bir yaşamı kuracağız. Feminist bir dünyayı kurmadan bitmeyecek isyanımız. Bu hayatın kırıntılarını değil tamamını istiyoruz, ve bunu elde edene kadar mücadelemiz sürecek. Failleri ödüllendirenlere, kadınları kaybedenlere, LGBTİQ+ düşmanlığını perçinleyenlere karşı sözümüz bitmedi, oturduğunuz koltuklardan hayatlarımıza dair kararları kolay kolay verdirtmeyiz. Fetvalarınız, şiddetiniz, baskınız bize sökmedi, sökmeyecek. Karanlığı yırtıp rengarenk bir hayatı mutlak kazanacağız. Erkek devlet şiddetine, kutsal aileye, savaşa, yoksulluğa karşı yaşasın feminist dayanışmamız, yaşasın feminist mücadelemiz!”